YAZILAR
Kırlangıcın Hikâyesi
Kırlangıcın biri bir gün bir adama aşık olmuş. Her gün pencerenin önüne gelir onu izlermiş. Bir gün bütün cesaretini toplamış ve adama hey adam ben seni seviyorum uzun zamandır, seni izliyorum, demiş. Adam, "Saçmalama sen bir kuşsun ben ise bir insan durduk yere sende nereden çıktın?" diye bunu içeri almamış, pencerenin önünden kovalamış. Kırlangıç yine gelmiş, "Tamam seni hiç rahatsız etmeyeceğim, demiş sadece çok iyi dost olalım." Adam yine kabul etmemiş ve kovalamış. Kırlangıç tekrar gelmiş, "bak demiş, hava çok soğuk seninle çok iyi arkadaş olalım, beni içeri al soğukta donacağım. Sıcak ülkelere göç etmek zorunda kalacağım, lütfen beni içeri al." demiş. Adam yine almamış.
Kırlangıç çok üzgün bir şekilde başını önüne eğmiş ve gitmiş. Aradan çok zaman geçmiş, adam pişman olmuş. Yaz gelmiş, diğer kırlangıçlara sormaya başlamış; ama gören olmamış. Sonunda danışma ve bilgi almak için bilge bir kişiye gitmiş, olanları anlatmış. Bilge kişi demiş ki: "Kırlangıçların bütün ömrü altı aydır. Hayatta bazı fırsatlar vardır sadece bir kez elinize geçer; değerlendiremezseniz uçup gider.
Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar; değerini bilmezseniz kaçıp gider ve asla geri gelmez. Dikkatli olun, farkında olun. Bir düşün bakalım acaba sen farkında olmadan bugüne kadar kaç kırlangıç kovaladın."
Gerçek Sevgi
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.
Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.
Bizi Boş Çevirmez
Muhammed bin Câfer isimli bir genç anlattı:
Geçim sıkıntısı içindeydik. Bir gün babam;
“Oğlum gel İmâm-ı Askerî hazretlerine gidelim. Onun çok cömert olduğunu söylüyorlar. Bizi de boş çevirmez. Bir ihsânda bulunabilir.” dedi.
Ben de;
“Peki, baba sen onu hiç gördün mü?” deyince;
Babam:
“Hayır” diye cevap verdi.
Daha sonra beraber yola çıkınca bana;
“Beş yüz akçe verse, iki yüz akçesi ile elbise, iki yüz akçesi ile de un, geri kalanla da diğer ihtiyaçlarımızı alırız.” dedi.
Ben de;
”Bana da üç yüz akçe verse, yüz akçe ile elbise, yüz akçe ile yiyecek ve yüz akçesi ile de merkep alıp, Kûhistan tarafına gitsem.” dedim.
İmâm-ı Askerî hazretlerinin kapısına geldiğimizde, kapıya birisi çıkarak, babamı ve beni ismimizle çağırdı ve içeri girdik. İmâm-ı Askerî hazretleri;
“Şimdiye kadar niçin gelmediniz?” diye sordu.
Babam da;
“Perişan hâlimizle yanınıza gelmeye utandık.” dedi.
Ziyâretten sonra çıkıp giderken, arkamızdan hizmetçi koşarak geldi ve bir kese babama vererek;
“Bu kesede beş yüz akçe vardır. İki yüz akçesi ile elbise, iki yüzü ile un ve yüz akçesi ile çeşitli ihtiyaçlarınızı alırsınız.” dedi.
Sonra bana dönerek bir kese de bana verdi ve;
“Bu kesede üç yüz akçe vardır. Yüz akçesi ile elbise, yüz akçesi ile yiyecek, yüz akçesi ile de bir merkep alırsın, yalnız Kûhistan tarafına gitme.” dedi.
Sonra meydana gelen hâdiselerden, oraya gitmemin benim için iyi olmayacağını anladım.